top of page

İSTANBUL MARATONU ORGANİZASYONU HAKKINDA

  • Yazarın fotoğrafı: daddycated
    daddycated
  • 13 Kas 2018
  • 3 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 29 Oca 2020


Bu yazımda da İstanbul maratonu ve maalesef ülkemizde spora bakış hakkında görüşlerimi paylaşmak istiyorum.


Öncelikle 40’ ıncısı düzenlenmesine rağmen maalesef başarısız bir organizasyon. Bir şeyi 40 kere yapıp yine kötü yapmak hatta eskisinden de kötü yapmak herhalde ancak bizim milletimize özgü bir yetenek olsa gerek.


Her konuda olduğu gibi yetkin olmayan kişilere organizasyon teslim edilmiş.


Öncelikle güvenlik konuları ;


1) Saat 08:15 olmuş. Sporcular polis noktalarından yarış alanına salınmıyor. Gerekçe bomba araması. Öte yandan aynı anda servis otobüsleri ile alana giden sporculara bir şey yapılamamış, biz yarış alanına gidemezken köprü üzerinde yaklaşık 10 bin sporcu var. Yani bize bomba var onlara yok. Sabah saat 03:00’ten beri trafiğe kapalı olan köprüde bomba araması yapmak için nedense 10 bin kişinin gelmesi beklenmiş. Eşya otobüslerinin hareket etmesine 20 dakika kala polisler ile tartışma sonrasında olayın saçmalığına onlarında kanaat getirmesi ile köprüye ulaşıyoruz ama bu sefer eşya otobüsleri bölgesindeki izdiham nedeniyle orada zorlanıyoruz. REZALET !...


Tabi bu saçmalığın nedeni hizmet için geldiği halktan korkan spor bakanı ve belediye başkanı. Bu kadar korkuyorsan gelme arkadaş.


Yukarıdaki türden bir saçmalığı Avrupa'da herhangi bir ülkede asla göremezsiniz.


Gelelim yarışa ;


2) Bütün telaşa rağmen başlangıç çizgisinde yerimizi aldık. Yarış başladı. Kalabalık omuz omuza koşuyor köprü üzerinde. Yarışın daha başı ve insan trafiğinin en yoğun anlarından biri ve arkamızdan, üzerinde “Görevli” yazısı olan bir motosiklet insanları sıkıştırıyor, geçmeye çalışıyor, korna çalıp duruyor. Oysa hemen yanda bariyer ile ayrılmış servis yolu var. Ama o kaos yaratmakla “Görevli” olduğu için orayı tercih etmiyor. Neyse ki sopa yiyeceğini anlamasıyla kenara çekiyor ve bekliyor.


Bu türden bir saçmalığı da Avrupa'da herhangi bir ülkede asla göremezsiniz.


3) Maşallah neredeyse yarışın, her iki kilometresinde bir su istasyonu var. Ama istasyonlarda yeterli su olmadığı için insanlar su bulamıyor.


4) Neredeyse her istasyonda sanki çok faydalıymış gibi Redbull var. Tamam yarışın sponsoru olabilir. Koyarsın istasyonlara tamam ama asıl ihtiyaç duyulan izotonic (sporcu içeceği) hiçbir istasyonda yok.


5) Bazı istasyonlarda elma, kesme şeker ve muz var. Tamam muzu anladık. Nabzın 140 iken sindirmen mümkün değil ama belki elmayı da kabul edebiliriz ama kesme şeker ne arkadaş ?


Sporcuyuz arkadaşım at değil. İyi ki havuç koymadınız.


Not : Sporu ciddiye alan ülkelerde istasyonların yerleri ortalama 5’er km ara ile olur. Yerleri ve hangi istasyonda neler bulunacağı parkur haritasında işaretlenir ve yarıştan önce yayımlanır. Böylece sporcular yarıştaki istasyon planlamasını buna göre yapabilir. İstasyonlarda Redbull görebilirsiniz ama kesme şeker göremezsiniz. Sporcu içeceği, sporcunun kaybettiği mineral, tuz ve suyu yerine koyabilmesi için hemen her istasyonda mevcuttur. Enerji jeli ve enerji barı da işaretli istasyonlarda bulunur ve yarış bitene kadar hiçbiri bitmez.


6) Yarış boyunca çeşitli sakatlıklar geçirenler oldu. Koşamayacak durumda olanlar alınmadı. Parkurda donarak ölsünler diye beklendi. Ambulansların en komplike müdahalesi soğutucu fısfıs sıkmak oldu.

- Arkadaş sporcu yürüyemiyor al götür.

- Götüremem. Bana burada dur dediler.


KOMEDİ…


Televizyon yayımı ve haberlere gelelim şimdi ;


7) SPORİST diye bir teşkilat var. Bunlar bir yarış yayını çekmiş. İnternet sitelerinde mevcut. 5 Saat sürüyor. Şehitler anıtında fatiha okumaktan tut, protokole şirinlikler, bol bol cami, türbe vs yayını ile geçiyor. Yarışa dair 1 saatlik bir şey yok. O da zaten halk koşusu. Yarışta iki parkur rekoru kırılmış. Kimmiş o atletler. Önceki başarıları, dereceleri vs yok. Biz camilere bakalım.


Arkadaş tabi bakalım camilerimize, yayımdan önce İstanbul'un güzelliklerini gösteren bir tanıtım videosunu paylaş hep beraber izleyelim. Ama emeğe saygın olsun. Yarış başladıktan sonra kameramanın artık kenardaki Redbull’cu kıza zum yapmayı bıraksın da yarışı çeksin. Camiler türbeler de az dursun. Bir yere kaçmazlar sonra bakarız yine.

Mesela Amsterdam, Berlin mimarisi ve bozulmamış tarihi yapısı ile İstanbul'dan çok daha güzel. Ama onların yarış yayımlarını izlediğimde yarış dışında hiçbirşey yok. Bütün atletleri tanıyorsun. Stratejilerine kadar öğreniyorsun. Ne içiyormuş, nasıl besleniyormuş, istasyondan içeceğini alabilmiş mi alamamış mı ? Stratejisi bozulmuş mu ? Rüzgar kaç esiyormuş vs vs. Bilgi var bilgi.


Televizyon haberlerinde de aynı durum. Maraton diye verilen görüntülerin %99’u halk koşusu, köprüde mangal, selfi ve halay. Bunları gören gençlerimiz kim bilir nasıl spora teşvik oluyordur ? Eminim bu görüntüleri gören 7 yaşındaki çocuklarımız hemen koşup atletizm klüplerinin önünde kuyruk oluyordur.


Sonuç olarak, organizasyonun rezilliğine rağmen katılan insanların çeşitliliği ve kalitesi sayesinde güzel bir yarış oldu. Hedefimi tutturmuş olmanın mutluluğu ise ayrı. Ama seneye İstanbul'da koşmayı düşünmüyorum. İmkanım olursa Frankfurt Mainova IRONMAN koşmayı planlıyorum.


Her şeye rağmen spora devam.

Sevgiler…


Sporla kalın...

 
 
 

Comentarios


IMG_7561.JPG

Güçlü kanatlara sahip olanlar, gerektiğinde yalnız uçmaya cesaret edebilenlerdir...

bottom of page